30 Ağustos 2013 Cuma

06.09.2013 KUR’AN ÖĞRETİMİ VE ÇOCUKLARIMIZ İSTANBUL

TARİH : 06.09.2013
İL : İSTANBUL
KONU : KUR’AN ÖĞRETİMİ VE ÇOCUKLARIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
Allah Resulü (s.a.s): “Çocukları üç hususta
yetiştirin; Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt
sevgisi ve Kur’an okutulması. Çünkü
Kur’an hafızları hiçbir gölgenin
bulunmadığı kıyamet günü,
Peygamberlerle, salihlerle beraber Allah’ın
arşının gölgesindedirler” 1
buyurmaktadır.
Bu hadis-i şerifte belirtilen tavsiyeler,
çocuklarımızın eğitimi için rehberimiz
olmalıdır. Peygamber sevgisi, içerisinde Allah
inancı, Allah korkusu, salih ameller,
kötülüklerden uzak durma hassasiyeti,
sorumluluk bilinci ve örnek insan sıfatlarını
barındırır. Resulüllah’a sevgi ile bağlanmış
bir gönül, Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde
dünya ve ahiret saadetinin teminatı olur. Bu
duygularla büyütülen nesiller, insanlık için
huzur kaynağı; ana-baba için de dünya ve
ahiret kazancıdır. Bunun da yolu Kur’an
eğitiminden geçer.
Değerli Kardeşlerim!
Unutmayalım ki, çocukların ilk eğitildiği yer
ailedir. Öğretmenleri de anne ve babalarıdır.
Küçük yaşlardan itibaren verilecek olan
eğitim, çocuklarda kalıcı ve etkili olur.
Çocuğun eğitim ve öğretiminde başarılı
olmak için, ebeveynin tavrı ve davranışı
fevkalade önemlidir. Aile fertleri bizzat
eğitimin içinde yer almalı, kenarda durup
sadece direktiflerle yetinmemelidir. Geride
bırakacağımız en güzel miras, Kur’an
okuyacak, arkamızdan içtenlikle dua edecek,
1 Münavi, Feyzü’l-Kadir, 1/225
gözümüzün nuru yavrularımızdır. O halde
dünyada mutlu olmaları, ahirette de Allah’ın
huzurunda mahcup olmamaları için, Kur’an
eğitimine de önem vermeliyiz. Zira Allah
Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de: “Ey İman edenler!
kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve
taşlar olan ateşten koruyun” 2
buyurarak
bizleri uyarmaktadır. Öğretirken ve eğitirken,
kırmadan, incitmeden, nefret ettirmeden,
şiddetten uzak; onların seviyelerine uygun bir
şekilde davranmamız gerekir. Çocuklarımızı
ailenin yanında bu eğitimi veren yerlere
gönderelim. Nitekim okullarımızda seçmeli
ders olarak konulan Kur’an-ı Kerim ve siyer
dersini bir imkan olarak değerlendirip, onları
yönlendirelim.
Sevgili Müminler!
Efendimiz (s.a.s): “Sizin en hayırlınız
Kur’an-ı öğrenen ve öğreteninizdir”
buyurmaktadır. Bugün hamdolsun ki camiler
ve Kur’an Kursları gibi hayırlı hizmetleri
sunan güzel mekânlarımız vardır. Bu nimetin
kıymetini bilip, fırsatları değerlendirmeliyiz.
Çocuklarımız camilere neşe içinde gelirken,
cemaat olarak onları hoş karşılamalı,
ürkütecek, uzaklaştıracak her türlü söz ve
davranıştan sakınmalı, anlayışlı ve hoşgörülü
olmalıyız. Bilmeliyiz ki, bugün camiden
uzaklaştırılan çocuk, nefret ettiren için vebal,
toplum için sorun olur. Onlar bizim
geleceğimiz, yarının camilerini dolduracak
cemaatlerdir. Hutbemi Yüce kitabımızın bir
müjdesi ile bitiriyorum: Şüphesiz, Allah’ın
kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve
kendilerine rızık olarak verdiğimiz
şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda
harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir
ticaret umabilirler.
İstanbul Müftülüğü Hutbe Komisyonu
2 Tahrim, 66/6
3 Buhari, Fezailu’l-Kur’an, 21
4 Fatır, 35/29

ZAFERLER ALLAH’TANDIR.

İLİ : GENEL
TARİHİ: 30.08.2013

ZAFERLER ALLAH’TANDIR.
Muhterem Müminler,
Okuduğum sure-i celîlede Rabbimiz: “Allah’ın zaferi ve
fetih geldiğinde ve de insanların bölük bölük Allah’ın
dinine girdiklerini gördüğünde, Rabbine hamd ederek
tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O,
tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr, 1-3) buyuruyor.
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (sas):
“Kim Allah’ın dini en üstün olsun diye savaşırsa o Allah
yolundadır.” (Buhari Cihad 15) buyuruyor.
Kardeşlerim,
Bugün bu toprakların fetih gününü idrak ediyoruz.
Zaferlerin gölgesinde nefesleniyoruz. Bugün Ağustos
sıcağında kanını huzur için aktan şehitlerimizi, alın terini
barış için döken gazilerimizi hatırlıyoruz.
Her yıl gelen Ağustos ayında millet olarak bizler, 26
Ağustos 1071 tarihinde Anadolu’nun kapılarını İslâm’a
açan Malazgirt Meydan Muharebesini, 30 Ağustos 1922
tarihinde Anadolu’nun kapılarını düşmanlara kapatan
Başkomutanlık Meydan Muharebesini ve diğer
zaferlerimizi hatırlarız. Tarihimize gider, ondan aldığımız
güçle bugünümüzü ve geleceğimizi inşa ederiz. Bizi
başarılı kılan, zaferlere ulaştıran ruh ve manayı anlamaya
çalışır; bundan yüksek bir şuur elde etmeye gayret ederiz.
Zaferler ayında biz müminlere düşen, zaferlerle övünmek
değil; bu zaferlerin nasıl elde edildiğini; zaferlerin
arkasındaki yüksek inanç ve ruhu iyi anlamaktır. Bugün de
aynı iman ve teslimiyete sahip olup olmadığımızın
muhasebesini yapmaktır.
Değerli müminler,
İslam coğrafyasının bugünlerde maruz kaldığı zulüm,
zorbalık, haksızlık ve kötülükler, zaferlerimizi ve bu
zaferlerin arkasındaki ruhu yeniden anlamaya olan
ihtiyacımızı çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Unutmayalım ki ecdadımıza bu yüksek ruhu kazandıran
“din-i mübin-i İslâm” dır. Onlar i’la-yı kelimetullah uğruna
yaşamışlardır. Allah adı en yüce olsun diye mücadele
vermişlerdir. Yeryüzünde hak, hakikat, adalet, hukuk,
ahlak, barış ve huzur egemen olsun diye çaba
sarfetmişlerdir. İslâm’ın barış ve esenlik dini olduğunu
bütün dünyaya göstermişlerdir. Mazlumların sığınağı,
zalimlerin korkulu rüyası olmuşlardır. Şehadet arzusunu
hiçbir zaman yüreklerinden eksik etmemişlerdir. Din,
iman, millet, vatan ve mukaddesat uğruna gerektiğinde
candan ve canandan vazgeçmeyi göze almışlardır. “Allah,
müminlerden, mallarını ve canlarını cennet karşılığında
satın almıştır”1
ayeti gereğince hareket etmişlerdir.
Asıl zafer, insanın gönlünü kazanmaktır. Asıl fetih, bir
kalbi hakikate açmaktır. Zafer, egemen olma hırsına
kapılmadan güzelliği herkesin avucuna bırakabilmektir.
Fetih, insan iradesini incitmeden, baskı ve zorlama
yapmadan, imanın ve İslâm’ın gönüllere teklif edilmesidir.
Zaferlerin arkasında hep aynı ruh vardır. Bedir’de de aynı
1 Tevbe 111
ruh vardır, Malazgirt’te de... Mekke’nin Fethinde de aynı
ruh vardır Çanakkale Zaferinde de... İstanbul’un Fethinde
de aynı ruh vardır, Kurtuluş Savaşında da… İşte bu ruh,
İstiklal şairimizin, “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı
duvar / Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var /
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar /
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?”
dizelerinde ifade ettiği fetih ruhunun ta kendisidir.
Aziz Müminler,
Ancak kuvvetli iman sahibi olanlar büyük zaferlere
erişebilirler. “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye
kapılmayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek olanlar
sizlersiniz” (Al-i İmran 139) “Allah’a ve Resûlüne itaat
edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve
gücünüz, devletiniz elden gider.” (Enfal 46) ayet-i
kerimelerinin farkında olanlar zaferlere koşabilirler.
Zaferin olmazsa olmaz şartı, hakiki iman, salih amel ve
güzel ahlaktır. Bugünün Müslümanları en çok da bunlara
muhtaçtır. Birlik ve beraberliğe, ilim ve irfana, fazilet ve
erdeme muhtaçtır. Evet, Müslümanlar son iki asırdır
zaferlere susamıştır. Ancak başarı ve zafer Allah’tandır.
Allah’ın yardımıyladır. Yardım ise beklemekle gelmez.
Müslümanlar, Allah’ın yardımını celbedecek bir halet-i
ruhiye içinde olmalıdırlar. Allah’ın yardımının gelmesi için
gayret göstermelidirler. Tıpkı Resulullah Efendimizin
örneklik ve rehberliğinde Mekke döneminde olduğu gibi
müminler, nefislerini, kalplerini ve zihinlerini terbiye
etmelidirler. İmanlarını güçlendirmelidirler. İbadetlerini
halisane yapmalıdırlar. Ahlaklarını güzelleştirmelidirler.
Ruhen ve bedenen zafere hazır olmalıdırlar. Sonrasında da
Allah’a tevekkül edip neticeyi yine O’ndan
beklemelidirler.
Aziz müminler,
Hutbemin başında okuduğum surede Rabbimiz, her fetih
ve zaferden sonra biz müminlerden Rabbimizi hamd
ederek tesbih etmemizi ve O’na tevbe ve istiğfarda
bulunmamızı emrediyor.
Çünkü insanoğlu zaferlerden sonra günaha sürüklenebilir.
Başarılardan sonra nefsine yenik düşebilir. Bu başarıları
verenin, bu zaferleri nasip edenin Allah olduğunu
unutuverir de nefsine pay çıkarmaya kalkışır. Nefsine pay
çıkarır da haktan, hakikatten, adaletten ve hukuktan ayrılır.
Fazilet ve erdemleri terkeder. Bu sebeple Peygamber
Efendimiz bu sure indikten sonra “Sübhanallahi ve
bihamdihi, estağfirullah ve etûbü ileyh” duasını çokça
yapmaya başlamıştır.
Kardeşlerim,
Tarih boyunca bizlere zaferler kazandıran bütün
büyüklerimizi, ecdadımızı, aziz şehitlerimizi ve
gazilerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyoruz.
Hutbeme Rabbimizin Kerim Kitabımızda bizlere öğrettiği
şu dua ile son vermek istiyorum:
“Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki
taşkınlıklarımızı bağışla! Ayaklarımızı dinin üzere sabit
kıl! Ve Kâfirler güruhuna karşı bize yardım et, bize zafer
ihsan eyle!”
Diyanet İşleri Başkanlığı
ORJİNALİ İÇİN BURAYI TIKLATIN